SIRÇA FANUS | SYLVIA PLATH KİTAP KONUSU VE YORUMUM👗


Sylvia Plath, hayatını ve eserlerini en merak ettiğim yazarlardan biriydi.Feminist yazarlar denince akla ilk gelen yazarlardan biri olması en büyük etkenlerden biri.Parça parça, farklı yerlerden hayatıyla ilgili birkaç şey okumuştum fakat ayrıca detaylı şekilde de okumak istiyordum.Özellikle kitaplarını çok merak ediyordum.Aklımda birkaç kitabı vardı.Yazarı, en popüler eseri olan Sırça Fanus ile tanımaya karar verdim ve ilk olarak bu eserini okudum.Bu yazımda Sırça Fanus kitabının konusu ve yorumlarımdan bahsedeceğim.


Konusu:

Esther Greenwood, New York'ta yaşayan oldukça başarılı bir üniversite öğrencisidir.Bunun yanında da bir moda dergisinde çalışmaktadır.Bu ortamlar Esther için oldukça rekabetli ortamlardır.Hem akademik hayatı hem iş hayatı hem de sosyal hayatında kendini sürekli bir rekabet halinde hisseder, hiçbir şeyden geri kalmamak zorunda olduğunu hisseder ve bunun sonunun olmadığını fark etmeye başladığında yavaş yavaş bulunduğu yere, ortama ve çevresine karşı yabancılaşma hissetmeye başlar.Hatta kendine bile yabancılaşır ve kendini depresif hissetmeye başlar.Bu rekabet ortamı ortasında, herkesin yaşadığı hayata zoraki ayak uydururken birden kendini tükenmiş hisseder ve ağır bir depresyona sürüklenir.Belki de onun yaşamak istediği, herkesin yaşadığı, toplumun dayattığı o rutin hayat değildir.Bu ruh haline girince New York'u terk ederek ailesinin yanına gelir ve burada tedavi olmaya başlar.Yaşadığı bu depresyonu sırça bir fanusun içine hapsolmaya benzetir.Bu süreçte içindeki buhranı, ailesine yaşattığı hüznü, orada karşılaştığı diğer vakaları düşünmek ilk zamanlar Esther'e iyi gelmese de zamanla kendini anlamaya başlar.Aynı zamanda da aklında çok sevdiği ve özlemini duyduğu akademik hayatına geri dönebilme umudu vardır.


Yorumum:

Sylvia Plath'in en sevilen ve hatta genel olarak okunması gereken kitaplar arasında olan Sırça Fanus'u okurken Esther'in hislerini okuyucuya güzel bir şekilde aktarıyor.Otobiyografi kitabı olduğu söyleniyor.Öyleyse daha anlamlı hale geliyor tabii ki eser.Hikaye gerçekten güzel ve anlamlı.Eski dönemde geçiyor ama bence zamansız bir hikaye.Özellikle kadının okuma, çalışma ve sosyal hayatındaki yerinin belli bir kurala bağlı olmadığını düşünen ve bununla mücadele eden bir karakteri okuyoruz.Bu da kitabın feminist yanını öne çıkarıyor.Bu tarafları feminizm düşüncesine sahip olanlar için gerçekten önemli ve karakteri daha rahat anlayabiliyorsunuz.Ama genel olarak kitaba baktığımda beklediğim kadar yoğun bir anlam çıkaramadım ve kitaptan beklentim yüksek olduğundan bunu karşılamadı.Ama iyi ki okumuşum dediğim eserlerdendi.Okumasam aklımın bir köşesinde mutlaka okumam gerektiği kalırdı.Okuyarak yazarı, kitabı ve hikayeyi tanımış oldum.


Kitaptan Alıntılar:

-Sessizlik bunaltıyordu beni.Sessizliğin sessizliği değildi bu.Benim kendi sessizliğimdi.Çok iyi biliyordum ki otomobiller gürültü yapıyordu, otomobillerdeki ve yapıların aydınlık pencerelerinin gerisindeki insanlar gürültü yapıyordu, nehir gürültü yapıyordu ama ben hiçbir şey duyamıyordum.

-Çünkü nerede olursam olayım -bir gemi güvertesinde, Paris'te bir sokak kafesinde ya da Bangkok'ta- hep aynı sırça fanusun içinde kendi ekşimiş havamda bunalıyor olacaktım.

-Sırça fanus başımdan bir metre kadar yukarıda asılı duruyordu.Artık hava alabiliyordum.

-Sırça fanusun içinde ölü bir bebek gibi tıkılıp kalan insan için dünyanın kendisi kötü bir rüyadır.


Yayınevi: Kırmızı Kedi Yayınevi

Tür: Roman, Psikoloji

Sayfa Sayısı: 254

Bu yazı reklam değildir.

Yorum Gönder

0 Yorumlar